ÇÖZÜM/ÇÖZÜLME SÜRECİ VE SURUÇ PATLAMASI


Bu gün Şanlıurfa’nın Suriye sınırına yakın Suruç ilçesinde HDP’li belediyenin İmralı sakini Abdullah ÖCALAN’ın köyünün adıyla kurduğu Amara Kültür Merkezi önüne meydana gelen patlamada 28 ölü 100 kadar yaralı olduğu yetkililerce bildirildi.

Bu patlamanın getirdiği ölümler ve yaralanmalar ile “bölünme sürecinde” yeni bir döneme girdiğimizi bir kenara yazalım.

Suruç'taki patlamada ölenler...

Suruç’taki patlamada ölenler…

Patlama haberinin yayılmasıyla bütün haber kanalları ilçeden canlı yayına geçtiler. Dünyanın bütün haber kanallarında aynı anda olay geniş olarak işlenilmeye de başlandı.

Yani, “tiyatro başladı”.

Ölenlere tanrıdan rahmet, yaralılara acil şifalar dileyelim.

Olay hakkında hükumet tarafından yapılan açıklamalarda olayın faili olarak herhangi bir örgüt adı verilmemiştir.

Bazı HDP’li milletvekillerinin ayrılıkçı terör örgütüne ait haber kanallarında olayın faili IŞİD gösterilmektedir.

IŞİD yani Irak-Şam İslam Devleti örgütü, Irak’a Afganistan’dan geçen El Kaide örgütünün bölünmesinden çıkan ABD-C.I.A tarafından kurulmuş, büyütülmüş halen, Irak, Suriye, Libya ve Nijerya’da oldukça geniş topraklara hükmeden bir terör örgütüdür.

2001-2011 yılları arasında ABD başkanı G.W.Bush’un Neo-con’cu, faşist emperyalist işgal siyasetlerinin yarattığı Amerika-Avrupa karşıtlığını yumuşatmak için getirilen demokrat Obama hükumetinin başlattığı “yumuşak emperyalizm siyasetleri” ile işgaL ettiği yerden çekilen 22 NATO ülkesine ait orduların boşluğunu doldurmak, aynı hedef ülkelerde ortaya çıkan ABD-NATO karşıtı terör veya siyasi oluşumları bastırabilmek için, CI.A ve aynı 22 NATO ülkesinin el altından askeri-siyasi olarak destekleyip güçlendirdikleri IŞİD örgütü,bu ülkelere askeri saldırı gerekçesi olarak kullanılmak üzere güçlendirilmiştir.

Büyük devletler, aleyhlerinde gelişmelere müdahale edecekleri zaman “IŞİD, terör yapmakta, cinayet işlemekte, çıkarlarımızı tehdit etmektedir, biz bu ülkelere değil IŞİD örgütüne operasyon yapıyoruz” derken, vurdukları hedef IŞİD değil, kendilerine karşı direnen güçler olmaktadır. Böylece, IŞİD’in haçlı imparatorluğunun maşası olduğunu açıkladık.

Şimdi, Suruç’taki olay yerinde şehir halkından olmadığı ileri sürülen bir cesete dayanarak bu saldırının “intihar saldırısı” olduğu da HDP sözcülerince bu gün vurgulanmıştır.

İster intihar, ister bombalı araç saldırısı olsun bu saldıryı IŞİD neden yapmıştır?

1-PKK ve ondan doğan yan terör örgütleri artık 30 yılı aşkın zamandır süren emperyalizme hizmet eden bu mücadeleden bıkmışlardır.

2-Batılı sömürgeci devletlerin Ortadoğu Petrol Jandarmalığı için 30 yıldır eğitilen terör örgütünün davayı bırakması, savaştan çekilmesi bu güçlerce istenilmemektedir.

3- Irak’ta Talabani Kürtleri bu mücadeleden çok önce çekilmişlerdir.

4-Emperyalizm ve Ankara arasında kaypak siyaset yürüten Barzani grubu ise kuklalık görevine devam etmektedir. Kâh PKK ile birleşmekte kâh ayrılmakta ise her zaman “ayrılıkçı Kürt” olayında etken olarak kalmaktadır. PKK’nın Kürt hareketinin temsilcisi olmasına hoş bakmayan Barzani Peşmerge yapılanması da PKK ve yan örgütlerinin Türkiye ile bir anlaşma yaparak davadan çekilmesini önlemek için batılıların isteğiyle bu olayda rol almış olabilir mi?

5-Irak-Hatay çizgisinde ABD-NATO-IŞİD destekli Kürt Koridoruna Türkiye’nin tepkisi nedeniyle bu olayda Türkiye taraf olarak gösterilebilir mi? Bence bu yapılacağına doğrudan o koridoru askeri güçle kesmek daha akıllıcadır. Böyle bir operasyonun koridorun inşaasını durdurmak yerine hızlandırması olasıdır.

6- Birinci Dünya Savaşı yıllarından beri Kürtler, kuzeyden Karadeniz’e, güneyde Hatay’a uzanan bir Büyük İslam Kürdistanı hayal etmektedirler. Böylece kurdukları devletin daha uzun ömürlü olabileceğine inanmaktadırlar.

7-Böyle bir Kürdistan kurulsa bile, batılı sömürgeci devletler Kürtlere burada cennet hayatı sağlamayacaklardır. Aksine Ortadoğu ve güney Asya bölgelerine rahatça müdahale edebilecekleri bir askeri üs haline getirecekleri Kürdistan coğrafyasındaki Kürtler de batılıların “koloni askerleri” olacaklarını bilmektedirler.

Buna rağmen, işbirlikçi Kürt siyasi, ruhani önderler 800 yıllık Hrisityan Haçlı bağlantıları nedeniyle bu projede ısrar etmektedirler.

Zira emperyalizmin askeri olacak onlar değil, “maraba” dedikleri gariban Kürt halkı olacaktır. Onlar ise daima “tuzu kuru” yaşayacaklardır.

Bu durumda Suruç patlamasında olası Türk-Kürt Barışını baltalamak için, IŞİD dışında Kürt siyasi, ruhani önderlerinin de payı olabileceğine işaret etmektedir.

Otuz küsür yıldır bu kısır savaştan bıkmış terör örgütünü tekrar Türkiye’ye karşı kışkırtmak, havayı sislerlerle kaplatıp, çıkacak karışıklıkta kurtarabildiği kadar toprak kurtarmak istemekten vaz geçtiklerine dair bir karine yoktur.

Kurulacak olası bir Kürdistan’ın ayrıca Batı Ermenistan, Süryani, Keldani Özerk bölgeleri de içereceğini unutmayalım. Zaten Barzani Kürt bölgesine komşu Suriye sınırında bir Süryani Vilayeti otonom bölge olarak durmaktadır.

İsrail’in de bu Kürdistan hesabında büyük projeleri bilinmektedir. Buna rağmen Süryanilerin, Keldanilerin İsrail Yahudilerini pek sevdikleri de söylenemez. Şafi Kürtleri de buna eklemekte fayda vardır.

PKK’nın başlattığı vurgulanan “Kürdistan Devleti Mücadelesi” aslında, 1961-1963 arasında NATO’nun Türkiye’yi SSCB saldırısına karşı “Birinci Derecede Savunulacak Nato Ülkesi” konseptinden çıkartması sonucu İsmet İnönü’nün ABD’ye yazdığı protesto mektubuna ABD başkanı Johnson’un yazdığı hakaret dolu, aşağılayıcı mektubun ardından doğan gerilimle başlamıştı.

Bu gerilimin ardından İsmet paşanın ABD karşıtı Türk Solunu kurması ve güçlendirmesini ABD, Almanya’da 1961’den beri eğittiği Doğu Perinçek’i göndererek 1967’de Türkiye İşçi Partisini bölerek sol hareketi Kürt Solu haline getirerek önlemiş, 1971’de de CHP’yi Bülent Ecevit’e vererek İsmet paşayı tasfiyesiyle de Kürtçülük hızlandırılmıştı.

1970’lerin başında daha Üniversite öğrencisi olan Abdullah Öcalan ve başkalarına kurdurdukları Kürtçü Sol örgütler pek tutmamışsa da devlet içindeki Ameriklancı Ermeni-Kürt yapılanmasınca desteklenip korunuyordu.

1970’lerin ikinci yarısında   A.E.T ve NATO görüşmelerinde Türk heyetlerinin önüne sürülmeye başlanan “Bölünmüş Türkiye Haritası”na devletin razı edilmesi, tırmandırılan “sağ-sol çatışmalarıyla” güçlendirilmiş, SSCB’nin Kıbrıs’ta askeri üs kurmasını engellemek için ABD emriyle yapılan Kıbrıs harekatının da günahı Türkiye’ye yıkılarak uygulanan askeri ve ekonomik ambargolarla devletin başı iyice bastırılmıştı.

Ordunun ve polisin de siyasi olarak bölünmesiyle süren sağ-sol kavgalarına siyasiler de bölündüklerinden çözüm üretilememişti.

1978’lerde sırası olmadığı halde, sırası olanların istifalarının sağlanmasıyla genelkurmay başkanlığına getirilen Kenan Evren 1980 darbesini yaparak olayları durdurmuştu(!).

Veya birileri düğmeye basmıştı da durmuştu.

Sadece solcuların üstünden silindir gibi geçildiği bu darbede “adil görünmek amaçlı” bir kaç ülkücünün de idam edilmesi ile Ülkücüler de potaya sokulmuş, ama dinci-Kürtçü yapılanmalara hiç dokunulmamıştı.

Cezaevlerinde “ayrılıkçılık gütmeyen” Kürt solcular cuntanın işkencecilerince ağır işkencelere maruz bıurakılmış ve “bağımsız Kürdistan” fikrini benimsemeye zorlanmıştı.

Onlar cezaevlerinde işkence görürken 1983’lerde kurulan ANAP sivil hükumetiyle de zamanın TRT’sinde gecenin herkesin uyuduğu vakitlerinde, cunta operasyonunun beyinleri olan ABD’ci profesörler, generallerden oluşan katılımcılar Türkiye’nin ordusunun modernizasyonu, 21. yy. gerilla savaşlarına hazırlanması gerektiğini, bunun da ülke içinde kurulacak bir terör örgütü ile sürekli savaşacak TSK ile başarılabileceğini, terör örgütünün de ABD-SSCB dengesini güdecek sol eğilimli Kürtçü siyasi yapısı olmasını tartışıyorlardı.

Eğitim sürecinin de doğ bölgelerimizde olmasına karar verildiği de açıklanıyordu.

(Kynk-Baştan sona Pkk Tarihi.” Keykubat.blog.spot.com)

1980 darbesinden beş-altı ay kadar önce Suriye’ye kaçırılan Abdullah Öcalan’a orada bir çiftlik kurması sağlanmıştı.

1990’lara kadar hapislerden bırakılan solcu Kürtler de kurulan tezgahtan habersiz öçlerini alabilmek için doğrudan terör örgütüne katılıyorlardı. Yoksa OTUZ YIL boyunca onları dağlarda hangi inanç tutabilirdi ki?

Ülkemizin gerçekten iyi niyetli aydın insanları olan bu “kaybedilmiş gençlik” bu güne kadar TSK’nın eğitilmesinden çok emperyalizmin Irak, Suriye işgallerinde ve İran’a yapılan gizli ABD operasyonlarında kullanılmıştır.

Artık bu iğrenç siyasi komplo, örgüte ilk katılan işkence mağdurlarınca da, örgüte sonradan katılan yeni kuşaklarca da çözülmüştür.

Ancak, kökleri geçmişe uzanan emperyalizmle olan bağları, ellerinde bulunan büyük sermaye birikimlerinin verdiği rehavet ve bağımlılık da onların emperyalizmden kopmasını engelleyen unsurların başında gelmektedir.

Bu gün, emperyal devletlerin ve başımıza tayin ettikleri işbirlikçi siyasi-askeri kurumların destekleriyle Kürdistan olarak düşündükleri Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da vali, kaymakam, savcı, yargıç, zabıta, asker, polis gibi bütün devlet kurumlarını kurmuşlardır.

Özerk Kürtdistan olarak Türkiye’ye bağlı olarak yaşamak istediklerini, artık kan akıtmak istemediklerini, bir an önce kurulacak hükumet ile pazarlıklarını yaparak hu işten zaferle çıkmak istediklerini söylemektedirler.

Şimdi sorulması gereken soru şudur.

Aslında bir ordu eğitimi prıojesi olarak başlatılan devlet ve derin NATO destekli PKK Kürtçülük hareketi, devletin kontrolundan çıkarak devleti bölen bir Kürt Bağımsızlık Hareketine dönüşmüştür, devlet oluşumu da tamamlanmıştır. Bu durumdan geri dönülebilir mi?

Türkiye’nin her şehrine yayılmış Kürtler de malum bölgede yaşayanlar da ayrılmak istememektedirler. Onlar da ayrılıkçılığı “emperyalizmin bölücü oyunu” olarak gördüklerini söylemektedirler. Hatta PKK ve yan kuruluşlarına üye Kürtler dahi ayrılmak istemediklerini söylüyorlar.

Demek ki devletin bölünmesinden dönülme olasılığı vardır. Terör örgütü ve ona destek olan dış-iç işbirlikçi güçlere rağmen halkta böyle bir istek yoktur. Halkın iradesi bu güçlerce ipotek altına alınmakta ve sindirilmektedir. HDP’nin aldığı oylar da zaten her türlü baskı ile alınan oylardır. Hakimiyeti ellerine geçirdiklerinden beri başta koruculara, ailelerine, ayrılma karşıtı olanlara toplu öldürme dahil her türlü baskı terör örgütü ve yandaşlarınca 30 küsür yıldır uygulandığı gibi şimdi daha rahat şekilde uygulanmaktadır.

Batılı haçlı devletlerinin “Ebu Bekir Sıddık’ı” olan AKP hükumeti, yıllardır orduyu kışlaya, polisi karakollarına hapsetmiştir.

Osmanlı’nın balkanlardan çıkartılması döneminde de, batılı devletlerin belirlediği işbirlikçi siyasi ve askeri hükumetler ve kurumlar aynı şekilde siyaset izlemişler de Osmanlı yıkılmıştır.

Bütün ayrılıkçı harketler, devletin hükumetlerince desteklenmiş, iş ayrılık safhasına geldiğinde bunlara yapmacık “vatansever görünümlü” askeri operasyonlar yapılarak ayrılmak istemeyen kesimler de devlete karşı kışkırtılarak Balkan devletleri kurulmuştur.

Bu gün de, 13 yıldır Kürt oyları ile iktidar olan AKP hükumeti, ayrılmanın karara bağlanacağı 2015-2019 yılları arasında terör örgütünün siyasi partisini TBMM’ye grup olarak sokmuştur.

Aynı yüz yıl önce olduğu gibi şimdi de 180 derece geriye çark ederek “Türk Milliyetçilik” siyaseti izlemeyi tercih etmiş, “eylemsizlik kararını sürdüren terör örgütüne” gizli-açık askeri-sivil operasyonlara geçmiştir.

İçinde bulunduğumuz şartlara baktığımızda “devletin bütünlüğünü bekasını isteyen” hiç bir siyasi parti TBMM çatısı altında yoktur.

Bir taraf devleti için toprak istemektedir, bir tarafta “vermiyorum işte” diyen ama istenilen en kötü şartlara razı olacak işbirlikçi taraftır.

On üç yıldır “sıfır terörle aldığı devleti, bölünme şartlarına taşıyan hükumet hala “vekil hükumet” olarak görev başındadır ve yaptığı her iş inandırıcılığını kaybetmiştir. Ayrı devlet kurmak için toprak isteyen de onu verecek olan da aynı tıynettedir ve ortada “devletin çıkarını koruyacak devlet” yoktur.

Devletin bölünmesinin “ikna edici” olabilmesi için iç-dış güçlerce birlikte yazılmış bir tiyatro sahnelenmektedir.

Bu gün Suruç patlamasıyla ateşlenen “bölünme süreci” bundan böyle daha kanlı ve canlı olarak en erken 2019’a kadar sürecektir.

Hoşlandığı erkeği etrafında tutmak için “vereceğim” diyen ama vermeyerek eteğini açıp kapatarak “göster-çek” yapan kadın gibi, “göster-çek yapan” AKP hükumeti de, bu kadının tacize uğraması misali devleti tacize açacak ve sonunda devlet bölünecektir.

Yok efendim dört devletten toprak alarak kurulacak Kür devletinin Türkiye’ye katılmasına balkan devletlerinin de eklenmesiyle büyük Osmanlı kurulacakmış ta mımşmış ta….

Bunlar sadece gönlünü AKP hükumetine bağlamış okuryazar oranı sıfır olan, dinle aldatılmış safdillerin inanabileceği basit yalanlardır.

Amerika 21.yy. yeni dünya düzenini yazmıştır, bu düzende adı Bizans ta olsa büyük toprakları içine alan devletler yoktur, aksine yıllardır uyguladığı ve desteklediği “mikro milliyetçilik siyaseti” ile mevcut devletlerin daha küçük devletlere bölüneceğini, bunlardan yeni devletler kurulacağını, bazı masabaşında kurulmuş mevcut küçük devletçiklerinde topraklarının birazcık genişleyeceği bu projede yer almaktadır.

Yani emperyalizm gücüne güvenerek kartlarını açık oynamaktayken hükumetlerin böyle adi yalanlara başvurmalarının da gereği yoktur.

Devletin bölünmemesinin tek olasılığı vardır o da herkesin mevcut devlet içindeki yerine razı olması, kıçının üstüne oturmasıdır.

Sadece Ortadoğu değil, bütün Avrasya üzerinde aynı karışıklıklar sürdürülmektedir, atılan her mermi, patlatılan her bomba hedef coğrafyada hiç bir millete mutluluk, zenginlik getirmeyecektir.

İslam’da “kısasa kısas” ilkesi İncilde de “kılıçla öldüren kılıçla ölecektir” şeklinde ifade edilir. Siz insanlara “ölümle” tehdit yaparsanız siz de “ölümle” tehdit edilirsiniz. Böyle de gider. Kimse bu işten karlı çıkmaz. Sadece gençlerimiz, geleceğimiz olan çiçeklerimiz yolunup çöpe atılmış olur.

Bizim coğrafyamız olan Ortadoğu’da yıkılacak devletin üstüne kurulacak devletlerin asla barış ve zenginlik ile yaşayacaklarının bir garantisi olamaz.

Kuklaların canlanıp medeniyet kurduğu görülmemiştir.

Tarihte en iy iki kukla Almanya ve Japonya’dır. Amerikan gücü ile dünyanın yarısını işgal ettiler ve ikisi da kafalarına Amerikan bombalarını yiyerek oturdular.

Kürtler bunlardan daha iyi kuklalar mıdır ki?

Kürtçülük, dincilik, şeriatçılık siyaseti güden kuklaların da kaderlerinin pinokyo’dan iyi olamayacağını görmeleri gerekir.

Suruç olayının da 50.000 insanımızı kaybettiğimiz bu güne kadar olanların da herkese ders olmasını, akan kanların artık dinmesini, kuklaların da yerlerini bilmelerini dilerim.

Takdir sizindir.

Alaeddin Yavuz/
Alaeddin Yavuz wordpress
keykubat
/adilyargic
/ adilyargicc

About Alaeddin Yavuz

60 years old man,Turk, blogger, anti war, antiemperialist, socialist, since 1978's leftist, religionless, peacemaker, antiracest, retired constable, married, have two (one is lost 2013) children, live in Istanbul- Turkiye Yazılarımı ırkçı, etnik,dini ayrımcı bulanlar, Selçuklu ile Osmanlı'nın çöküşünde, Atatürk'e yapılan 26 Kürt isyanı, Şapka yasası bahanesiyle çıkartılan çok sayıda iç isyanın, yine Atatürk'e 25 suikastın arkasında ve 30 yıldır, 50.000 insanımızın ölümünde Kürt Yezidiliği ve onların ardında saklanmış gayrimüslüm azınlıkların olmadığını ispatlasın. Tarih boyunca devletler dinleri, dinler devlet siyasetlerini belirlemiştir. Bilinenlere göre, Sümer ile başlayan din ile devlet siyaseti belirleme, Babil, Asur, İran ve Roma ile sürmüştür. Bu günde, devletler ve dinler günümüzün Roma'sı A.B.D. tarafından yeniden düzenlenmektedir. Yeni tanrılar ve Mehdiler çoktan piyasalara sürülmüştür. Siz, dinlerinizi değişmemiş zannedin durun. Bunları seçtiğimizi zannettiğimiz, onlara çalışan siyasiler, askeri, sivil bürokratlar, eğitimciler, yazar-çizerler ve din adamları yardımıyla yapmaktadır. Din adamları tarih boyunca, daima halka çobanlık eden hakim sınıfın ortağı olmuşlardır. Temel ilkeleri, "Korkut, Kandır, Köleleştir. Ölüm sonrası sonsuz yaşamada, "ebedi mutluluk" vaadini kaçırmakla korkuturlar; Cennet, ve ebedi yaşam mükafatlarıyla kandırırlar; Siyasi ve dini otoriteye itaate razı ederek köleleştirirler. Halka hizmet eden, devlet ve egemen sınıfa karşı koruyan tek bir din yoktur. Tüm yasalar, halkın aleyhine yapılır. Egemen sınıflar yargı tanımazlar. Çobanların sürülerini koruyup, otlatıp,sulayarak beslemeleri ve satmaları gibi, din adamlarının ortağı egemen sınıflar da halkı, küçük refah artışları, dini bağnazlığı körükleyerek kendilerine bağlar, güç ve şöhret kazandıracak savaş iç savaş, terör, işgal olaylarında da kurban ederler. Aynı çobanın sürüsüne yaptığı gibi. Günümüzde Kombine Tesisleri çağdaş hayvancılık ile cağdaş devlet anlayışını daha açıklanabilir hale getirmişlerdir Tacı Haine Giydiren Milletin Kanı Dinmez. Takdir sizindir.
Bu yazı Güncel Siyaset içinde yayınlandı ve , , olarak etiketlendi. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.